25 Ekim 2012 Perşembe

Aslında bütün hatalarım, bakir duygularımı senin fakir hayallerine teslim etmemden ibaret...

23 Ekim 2012 Salı

Bitmemeli ...



Yatak odasına doğru koşuyorum. 70 metrekarelik bir alanın 5'te hiç'lik sıkışmışlığında ne kadar hızlı olunabilinirse işte o kadar hızlıyım. O hızla koşuyorum. Hâlâ koşuyorum, şuanda da koşuyorum. Birazdan sana çarpacağım. Ağzım, burnum, eli
m, kolum, yüzüm, vücudumdaki her bir doku, her bir hücre paramparça olacak. Sana çarpacağım ve öleceğim orada. İnatla biriktirdiğim senli ne varsa saçılacak etrafa. Araştıracaklar, inceleyecekler, eldivenlerini takıp bir şeyler bulmaya çalışacaklar ama bulamayacaklar sana bulaşan beni, bulamazlar bana bulaşan seni. Birazdan sana çarpacağım. koşuyorum, tüm gücümü kullanarak sana doğru koşuyorum. Sen yatak odasında değilken, ben orada yokken, aslında biz diye bir şey varken, buna rağmen biz yokken, ben sana çarpacağım ve öleceğim orada. Sen kokunu döktün ellerime, ben ismini yuttum. Biz bir masal olmadık. Gözlerimizi sildik, ağlamadan geldik, sessizce gittik. Geldik gitmek için, gittik geldiğimiz için. Bitti mi şimdi? Bitmez! Bitmedi! Bitmeyecek! Ölmedin hâlâ! Yatak odasına doğru koşuyorum. 70 metrekarelik bir alanın 5'te hiç'lik sıkışmışlığında ne kadar hızlı olunabilinirse işte o kadar hızlıyım. O hızla koşuyorum. Hâlâ koşuyorum, şuanda da koşuyorum. Birazdan sana çarpacağım. Ağzım, burnum, elim, kolum, yüzüm, vücudumdaki her bir doku, her bir hücre paramparça olacak. Sana çarpacağım ve öleceğim orada.

16 Eylül 2012 Pazar

Seni gördüm , melek gibiydin yine... Kuğu gibi süzülüp geçtin yanımdan , uzattım ellerimi tutamadım.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Eller vardır.

Eller vardır
Bir de eller vardır.
Sen hangisini anlarsan anla
Eller vardır ve onlar elliyorlardır.
Ben eliyordum hayatımdakileri.

Sana dokunuyordu ellerim.
Bu yüzden dokunmuyordum sana.Bir gün
Bir adam
Bir barda, salaş, dağınık
Ne olduğu belirsiz bir barda
Benim ne olduğumu anlayamadığım anımda
Orada oluşumun sebebi olan senin
Vücuduna dokunuyordu.Dokunmuyordu sana benim gibi.
Karşımdaki senin duruşunu izledim.
Adam espriler yapıyordu
Gülüyordun.
Sarhoştun.
Ota boka güldüğün anlaşılıyordu.
Dans ediyordunuz
Ve adamın elleri dokunmuyordu sana
Her yerinde geziyordu.
Kızlığına dokunuyordu.
Adam dokunmuyordu sana.
Bir gece de olduğu
Onu o anda tanıdığın belliydi.
Belliydi gecenin sonunda bacaklarının arasına gireceği.
Eller vardır,
Bir de eller vardır.
Sen hangisini anlarsan anla,
Eller vardır
Ve onlar elliyorlardır.
Ben eliyordum hayatımdakileri.
Sana dokunuyordu ellerim.
Bu yüzden dokunmuyordum sana.
Ben sana sevgimi sundum.
Az konuştum
Belki gülümsetemedim çok fazla ama seni çok sevdim.
Sen dokunma dediğinde
Sana dokunduğumu anlayıp elimi elinden çekecek kadar
Bu durumu anlayabilecek kadar çok sevdim.
Şimdi bakıyorum da karşımda duran sana, yanındaki adama;
Değmezmiş.
Anladım ki;
Barlarda bacak arasına girmek için türetilmiş sevgi cümleleri kadar kıymet görmüyormuş, bir insan ruhuna ilişmeye çalışan ahmak aşığın çığlıkları…
Hala daha gelmedin , her gün gecikiyorsun... Ve ben hala bekliyorum...
Ya dün ölmüş olsaydım ?

7 Eylül 2012 Cuma


Elini tuttuğum ilk anı hatırlıyom. Mid Point'ten çıkmıştık, hava kapalıydı, hafif rüzgar esiyordu ve arada yağmur damlaları düşüyordu. İçim kıpır kıpırdı... Elini tutmak sana sarılmak istiyodum ama acaba ne tepki verirsin diye de yapamıyodum. En sonunda sana elimi uzatıp, '' elini ver '' demiştim.  İlk defa o an elinin sıcaklığını hissetmiştim , ilk defa. İşte o güne lanet olsun !

Önceleri her gün gelirdin , ama her gün ... 
Sonra bir gün oldu gittin , hep gittin , hep gittin.
Gelene de gidene de eyvallahım var... gelmişe de-geçmişe de saygım... şu saatten sonra kafama anca toka takarım... kimsenin hayatı beni ilgilendirmez, benimki de kimseyi... bu hayat benimse eğer cidden yaşamaya değer... dün-dündür, bugün-bugün... dünya 1 gündür... oda bugündür...

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Tecavüzden sonra "zevk aldın mı?" diye sormak nasıl abesle iştigalse, gidişinin ardından aylar sonra arayıp "nasılsın ?" diye sorman da o kadar abesti işte.Uyuz bir itin kasığındaki pire kadar mutluyum ve başını çöpe soktuğu için kıçı açıkta kalan bir kedi kadar tetikteyim.Tut ki mutluyum, tut ki yıkıldım.Sana ne!
Konuşmak için binlerce nedenimiz varken , hatır soracak sebebimiz bile kalmadı.

19 Ağustos 2012 Pazar

20 yaşındayım ve bir bayram sabahına daha

yalnız uyandım :(

yine aradım kokusunu

açmadan önce gözlerimi :(

sıcaklığını hissetmeye

ve dokunmaya çalıştım

hayallerimin merkezini

tek başına oluşturan

pijamaları içerisinde

dalgalı saçları omuzlarından süzülen

tombik ve mütebessim çehreli

bana sevgi dolu gözlerle bakıp

gözyaşlarımı silecek

o güzel ve tatlı kızın :(

kızlar, lütfen 1 kez olsun

bu kulunuzun bayramını

en içten dileklerinizle kutlayın :(

not : fitre, zekat ve sadaka olarak pijamalı capsleriniz alınır :(

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Dünyadaki hiçbir duygunun devamı yok. Bugün daha iyi anlıyorum bunu. Şu aciz halime baktığımda daha net görebiliyorum. Benim sevdiğim ve kopamadığım bir alışkanlık. Senin benimle olma nedenin de belki de yalnızca alışkanlık ve bir başka insan tarafından benim sevdiğim gibi temiz ve gerçek sevilemeyeceğin korkusu. Çünkü insanlar sürekli kullanırl
ar birbirlerini. Her defasında, ilk zayıf noktada ve ilk sinir harbinde aldatırlar ve bir sürü insan namus bekçisi gibi gezer sonra ortalarda. Ben seni beş para etmez bir adam gibi seviyorum. Yüzüne tükürülmesi gerekli biri gibi. Belki de tek sorunum hoşçakal diyememek, vazgeçememek. Uzun süre bedenini bir başka adamla paylaştığımı bilerek ve bunu kabul ederek durabildim. Ama işin içine karışan duygular var. Bu belli oluyor. Evdeki bir eşyadan farksızım. Sen de öylesin. Bunun bu hâlâ gelmiş olması yalnızca senin değil benim de eksikliğim biliyorum. Ahmak olabilirim, aşık olabilirim, köpek olabilirim. Bu sevgiye hiçbir şey katmayabilir. Sen yine de bir başkasına aşık olabilirsin. Ama ben hâlâ varken bu olmamalıydı. Oldu. Ben seni beş para etmez bir adam gibi seviyorum. Yüzüne tükürülmesi gerekli biri gibi ve gidiyorum artık; gidiyorum.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Sana büyük bi sır söylicem



Sana büyük bir sır söylicem,
korkuyorum sende,
korkuyorum yanın sıra gidenden.
Pencerelere doğan
akşamüzeri el kol oynatmadan
söylenmeyen sözlerden.
Korkuyorum hızlı yavaş zamandan
sana büyük bir sır söylicem
kapat kapıları
ölmek daha kolaydır, sevmekten
bundandır işte benim yaşamaya katlanmam sevgilim...

Su hiç bişey temizlemez öyleyse,
bu kadar kirliyken sen.
Boşuna çabalama ;
seni temizleyecek bir avuç kandır ancak,
göğsünden avuçlarıma akan...

8 Ağustos 2012 Çarşamba

“Daha anlayamamıştı sonunda ölüm olan bir hayatta mutlu son olmasının mantığa aykırı olduğunu. Ölüm mutlu bir son olamazdı. Kimse için. Ama yine de insanlar, kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar ve ancak o dönemlere mutlu sonlar uydurabiliyorlardı. Oysa hayat, her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi.” 
Gitmek, gerektiği kadar düşünemeyen ve hissedemeyenlerin işidir. Gittikleri yerden hep gitmeleri gerekir. Çünkü gitmek istedikleri asıl kendileridir...

5 Ağustos 2012 Pazar

Mektup


Ön sözüdür ;

Sebepsiz giden insanlar dolu dünyada. Bence korkulardan oluyor gidişlerin büyük çoğunluğu. Sorsam şimdi neden gittin diye, cevabın daha öncekilerle aynı olacak biliyorum. Ortada sağ kalan bir şey yokken , pek de önem arz etmiyor yanıtın.

Son sözüdür ;

Ben iyiyim, bilmeni istedim.
Zaten merak etmiyorsun ya neyse,
Umarım sende iyisindir.
'' Bu mektubu sana çok uzaklardan yazıyorum '' cümlesini nicedir kullanmak istemişimdir. Malesef yine kullanamıyorum çünkü uzaklarda değilim.
Yenilenmenin içinde evrim geçirmeye çalışan her şey , hep aynı.
Bildiğin gibi, aslında bilmediğin gibiyim.
Sana kırgınım.
ama boş ver.
Doğrun buysa içinde kal, mutluluklar.

He-ce-le-me



İsmin iki hece,
Seni sevdiğimi söylemek altı.
Ayrılık tek heceyle geldi,
Git !

Çok kıymetsiz yaşananlar,
He-ce-li-yo-rum.
Öğretmenim !
Hatırlıyor musun beni ?
En hızlı ben okurdum sınıfta.
İlk kırmızı kurdeleyi de ben almıştım.
Çok tembel oldum şimdi.
He-ce-le-ye-rek yazmak istiyorum yeniden.
Çubuklar çizmek istiyorum,
Tek bir nokta yeter ya bazen.
İşte ondan koyuyorum bir cümlelik kocaman alana.
Beni anla.
Nokta.

Acıtır yokluk


Kalp bilir ağrıdığında kurtulmayı , ama söylemez sırrını. Hükmü hep elinde tutar, güçlülüğünü kanıtlatırcasına acıtır kendini. En son zor kurtuldu ağır krizden. Stent dediler istemedi. Biliyordu daralmıştı kendisine gelen damarlar, kollar uyuşıyordu. Kalp Kollara '' Üzülmeyin, bu acının kaynağı bensem tedavi ederim '' dedi. Damarlara seslendi sonra '' Bundan sonra daha fazlasını yapamazsınız ki bana ... '' Bir süre bekledikten sonra Beyine seslendi. '' Anlatsana bana O'nu ''. '' Kimi '' dedi Beyin. '' Sakın bilmiyormuş gibi davranma , hissediyorum anlat O'nu '' dedi bir kez daha Kalp Beyne.

Uzun bir sessizlikten sonra Beyin başladı anlatmaya '' Elleri çok küçüktü, saçları siyah , boyu 1.70 civarlarındaydı, teni esmerdi. Gözleri çok masum bakıyordu, beni benden alan da gözleriydi. Hep bir telaş içindeydi... '' Kalp aniden hızlı hızlı atmaya başladı ve sonunda durdu. Beyin Kalbe '' Kendine gel Kalp, kendine '' diye bağırdı. Kalp toparlandı... Beyin anlatmaya devam etti.  '' Seni en çok yokken acıtırdı , varlığın da da garip olurdun, hızlı hızlı atardın beni de şaşırtırdın '' dedi Beyin. '' Adı neydi O'nun , niye sadece büyük bir acı hissediyorum ben , bana ne yaptın sen, niye hiç bir şey hatırlatmıyorsun '' dedi Kalp. Sustu Beyin '' Anlat hadi anlat, ne susuyorsun biliyorsun herşeyi, yoksa ne yapacağımı da biliyorsun '' dedi Kalp. Beyin Kalbe cevap verdi '' Kalp herşeyi öğrenmemelisin , zaten çok yorgun düştün dayanamazsın. '' dedi. Kalp '' Zaten hissettiğim kadarı ile öleceğimi biliyorsun. anlat bari de O'nun la öleyim '' dedi. Beyin Kalbe baktı ve gülümsedi. '' Çok seviyordun O'nu , hatta bir kaç kez O'nun için beni oksijensiz bıraktığın bile oldu, en son teklediğinde bizi çok korkuttun uzun süre çalışmadın.
Durduğunu sonradan öğrendik , kendime geldiğimde hastane de yoğun bakımdaydık '' dedi. '' O nerde şimdi '' dedi Kalp heyecanla. ''Öldü Kalp , O öldü'' dedi Beyin.

Derin bir sessizlik oluştu. Kalbi tarif edilemez bi acı sarmıştı, dengesiz şekilde kan pompalıyor garip çalışıyordu. Şaşkınlığını üzerinden atamadan Beyine baktı ve gülümsedi '' Anlattıkların için teşekkür ederim, hoşçakal '' dedi. Beyin '' Bensiz bir yere gidemeyeceğini hala öğrenemedin Kalp '' dedi.

Oysa ikisinin de bilmediği bir şey vardı, ikisi de aynı kişiye aşıktı, Kalp durmasa da Beyin O'na durması komutunu zaten iletecekti ...

Özür dilerim



Düştü vazo, çiçek vardı içinde. Yerde suyundan küçük bir göl oluştu, sonra onca çiçek can çekişmeye başladı. Düşündüm de ellerimden kayıp giden kaçıncı nesne oldu bu ve kaçıncı öldürüşüm. Biliyorum çok fazla oldu sayısı. Sanıyorum dokunduğum herşey yok olmaya mahkum...Bazen bir şans lazım diyorum, bir şans. Bir kere de bana gül Allah'ım diyorum. Gerçi ne fark eder ki ... Başlayan ve bitmeyen onca çok aşkın , sevginin içinde yüzmeye çalışan , ama yüzme bilmeyen biriyim, biliyorum ki öyle de kalacağım.

Kaybettiğin bensem eğer değmemeli üzülmeye. Yok işte benden ne sevgili oluyor ne de deneme arkadaş. Kaybolur giderim , ne zaman gittiğimin farkına bile varmazsın. Böyleyim işte saçma sapan , belki de dengesiz ne dersen de. Belki de bu yüzden yaşantım hep pesimist. Seviyorum hüznü, acı çekmeyi , seviyorum acılı şeyler yazmayı... Acaba bu hüzün mü koparıyor beni bu dünyadan . Yoksa bu kadar saçma gelmemeli yaşayan ve yaşanan. Neyse çok laf etti ağzım yine, ben gidiyorum sen istediğin gibi kal, benim iyi niyetlerim sana iyi gelmez. Bu kadarmış ömrü merhabamızın , '' dilediklerin içinde ol(a)madığım için özür dilerim. ''

Vicdan sezidir, sızlarda.



Yapılan iyiliklerin sayısı değil ;
son yapılan mühimdir ya.
En son yapılacak olan zor gelmişse ve yapmamışsan,
kötüsündür...
Gülmemek gerekiyor bence ,
Çünkü iyilikler sokaklarda sahipsiz kalıyor.
Ellerim en sıkı, kendi elimi tutabiliyor.
Vicdanım da olmasa benden adam akıllı kötü olurdu.
Sesim gürdür, bağırabilirim acizliğe,
Ama yapamıyorum.
Acizlik vicdanıma dokunuyor.
İştahsız bırakıyor beni.
Düşündükçe batırıyorum gemilerimi.
Birkaç can simidi atmazsam ben boğuluyorum.
Kasisler de çok ömrümde,
Dönülmezliğe giden yolları son anda fark ediyorum.
Her defasında boğamıyorum vicdanımı, ölemiyorum.

29 Temmuz 2012 Pazar

Bazen nasılsın demeye bile cesaret edemezsin. Bilirsin ki başkalarıyla iyidir.

22 Temmuz 2012 Pazar



'' Aşıksan şiir okursun,
Şiir okursan aşık olursun, 
Ayrılırsan şiir yazarsın. ''

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Varla y'ok arası





Vardı evet... İliklerime kadar vardı! Yoktu bir de, üşütecek kadar yoktu... Bir vardı, bir yoktu... Hem vardı. Hem yoktu... 

8 Temmuz 2012 Pazar

Gelsene,
Kalsana,
Gülsene,
Sevsene,
Ölsene dedi bana...


Geldim, kaldım, güldüm, sevdim...
Nolursun,
Ölme de bana, ölüyorum...

30 Haziran 2012 Cumartesi

Hoşgeldin Evrem



Şikayetim var yara'dan ötürü, beklentim var yaratan'dan ötürü. Çok zor bu yar acısı, vardır bir çaresi der herşeyin yaratıcısı... Doktorum da var ilacım da, fakat alamıyom. Tıpkı amansız hastalığa yakalanıp ameliyet olması gereken ama parası olmayan hastalar gibi. Amansız hastalığım da, ilacım da aynı. Allah'ım bu ne tezat !  Mikroptan ilaç mı olur demeyin, bütün aşılar direnci azalmış virüslerden yapılmıyor mu ? 


Neden yazıyorum biliyor musun Evrem ? 
'' Boş'almak için '' 
Bi nevi mastürbasyon. Hayallerim, umutlarım boşa akıp gidiyor, tutamıyorum yazamıyorum... Sadece karalıyorum. Sadece boş boş ağlıyorum...


Geçen yıl bugün hala dün gibi aklımda biliyor musun ? Seninle birlikteyken hep eskileri unuturdum sen hatırlatırdın. Şimdi hepsi saniye saniye aklımda, tek tek gözümün önünde. Neden böyle olması gerekiyordu bilemiyom. Ne senden kopabiliyom, ne başkasına gönlümü verebiliyom. Biliyom ben hala seni seviyom ve ölene kadar da öyle olacak. Sen beni hayal kırıklığına ne kadar uğratsan da senden vazgeçemiyom hayatımın anlamı.


Neyse doğum günün kutlu olsun Evrem, hoşgeldin dünyaya kutlu matemim.


28 Haziran 2012 Perşembe


Şimdi sende , bende bir hiçiz.
Ve hiç, yoktan iyidir...
Seninle hiç gitmediğimiz yerlerde olmayı tercih ediyom,
Ve her defasında kendimi senin y'anında buluyom.

27 Haziran 2012 Çarşamba


Hala daha gülebiliyosam, seni unuttuğumdan değil,
Bir gün döneceğini düşündüğümdendir.

26 Haziran 2012 Salı

Serzenişler - 2


Sana o kadar kızıyom ki anlatamam. Benim sevdiğim kadın bu mu , bu muydu hala inanamıyom. Nasıl da bu kadar adi bir insan olabildin. Bedenin bu kadar ucuz muydu ? Ben saçının tekine dahi değer verirken sen ...
Seni görsem, otursak konuşsak belki yüzlerce soru sorabilirim, fakat biliyom ki sen o sorulara cevap bile veremezsin, o yüzden gerek yok. Zaten görsem dayanabilir miyim onu da bilmiyom ya.
Aslında şimdiye kadar hep içimde bir umutla uyandım yatağımdan kalkmadan ilk sen aklıma geldin. Belki bir gün tekrar dedim. Sende beni öyle kandırmıştın ya '' yaza kadar ara verelim '' yaza yaza bitiremedim , bu ara ne zamana kadar sürecek ? Doğum gününe de az kaldı, güzel bişeyler yapmak istiyodum da yeni fotoğraflar eklemişsin, onları görünce beni bir kez daha hayal kırıklığına uğrattın. Ben bunları hak etmemiştim Evrem... Umarım sende beni bir gün anlarsın, hep derdim ya yapan çeker cezasını diye, ben çekiyom... Babam da sürekli der, '' Başına bi iş geldi mi hemen bi toparlan Allah'ım ben ne yaptıydım acaba da bu başıma geldi diye düşün ''
Allah'ım ben ne yaptım ?
Sen doğarken, ben binlerce kez ölüyom. Doğum sancım başladı , ilk göz ağrım ... Yine gel kutlu matemim...

Eşim olma, karım ol !


Bakmayın daha ilkel durduğuna, ruhu vardır kelimelerin.'' karı-koca'' ''eş'' den daha çok şey anlatır.hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.Sahi, biliyormusunuz? 
neden erkeğe '' koca'' ,kadına da '' karı'' demiş eskiler? kedilerin eşi olur, terliklerin de. İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir? Eş, birşeyin aynısı benzeri demektir.
Fazlasını beklemez mi insan yarinden? Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden '' koca'' dediklerini. Çünkü ''koca'' bilge, yüce, ulu demektir 
Koca, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstün de kar olmayan dağ eksiktir.Dağların yücesine kar yağar diye kadına da ''kocanın karı'' demişler. Bakmayın şimdi evlenenlerin ''karı-koca'' ilan edildiklerine. '' koca ve onun karı'' olmalıdır aslında.Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. 
Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın.Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun yarım görünür. Eşim olma, karım ol! Bana benzemeye çalışma sakın! 
bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem ama sen anla. Eşim olma,karım ol! Beni tamamla!

23 Haziran 2012 Cumartesi


Allah herkesi birbiri için yaratmış. Beni senin için, seni kim bilir kimin için ...

18 Haziran 2012 Pazartesi

Serzenişler - 1



Nerdesin Evrem? Neden bırakıp gittin beni ? Hani sen benim karım olacaktın , hani çocuklarımız olacaktı ? Nerde kaldı o hayaller... 
Hayatımın anlamı, yaşama sevincimdin sen benim. Noldu da başkasının yaşama sevinci olmaya karar verdin ? Benim sevgim mi az geldi , yoksa onların sevgisi mi sana bol geldi...
Nefesimi ver bana Evrem ! Bilirsin astımım var benim, dayanamıyorum bu havalara. Hele bi de üstüne sensizlik koyunca hiç çekilmez oldu bu şehir. Kaçasım var ama kaçamıyom da, belki yolda rastlaşırız diye...
Kafamı çevirdiğim her yerde ya seni, yada bizi görüyom. Fakat sen beni/bizi hiç görmüyosun. Hep geçip gidiyosun. Ümitle bekliyorum belki sende bir gün görürsün...
Her numara neden sana çıkıyor , her mesaj neden o'ndan mı acaba oluyor anlayamıyom. Kafam o kadar dağınık ki toplayamıyom Evrem, toplayamıyom. Çok dağıldım, çok dağıldık. Yere düşüp kırılan cam kavanozun parçaları gibiyiz, bir bütündük parçalandık, parçalatıldık...
Okul da bitti ya bira içip leş olduğum günlere geri döndüm, kusana kadar, kenarda köşede sızana kadar içiyom, içiyom, içiyom... Nasıl da kızardım değil mi alkol alanlara, sende bilirsin. He işte artık bende onlardan biriyim !

17 Haziran 2012 Pazar

Sen , bitirmeye kıyamadığım ilk cümlemdin...




Ezberden okudum geçmişimizi.
Tek tek andım özlediklerimi,
Acıdım, ağladım.
Suratıma düşürdüğün ve orada kalan siyaha baktım aynada,
Kendimden utandım.
Düş gibiyken, hiç yaşanmamış sayılanlardan olan, kitaba sığmayan, bir dine mensup olamayacak Aşk’ımıza küfrettim..
Geceyi boyadım katrana,
Ciğerlerim Seni öksürdü..
Dualardan vazgeçtim, şehir içtim, kadın teni kokladım, yalan zevklerde boşaldım, yine de ayılamadım.
Sırra kadem basan kayıplığımıza adadım ömrümü, ölüm diledim her gün, ölemedim.
Şimdi Bana bıraktığın mirası savunuyor bedenim,
Bu işkencede her daim gülmek zorunda olanım Ben...
Anlayacağın Sana benzedim...
Sen gibi riyâkâr, Sen gibi şerefsizim artık.
İçin rahat olsun ömrü çürüten,
Yaşıyorsam, sadece oyunu bozmamak içindir...

16 Haziran 2012 Cumartesi

Soranlara hala daha cevap veremiyom. Allah aşkına söyle artık, '' biz neden ayrıldık ? ''
Seni içimde intihar ettim, ama öldürmeye kıyamadım

içimdeki sen...



Hayatıma girerken söylediğin sözler,
Nasıl olduda çıktığında değişti?
Ya gözlerin,
O kadar gerçekken
Nasıl bu kadar sahteleşti?

Söyle hadi,
Beni tercih ettiğin o adam
Seni benim kadar sevdi mi?
Yoksa onunkide senin bana olan hislerin gibi
Sahte miydi?

Pencereden her baktığımda
Gözlerim uzaklara dalar.
Ben bu kadar çok sevebiliyorken,
Sevdiğim kadın başkasında ne arar?

Seni sorar oldum, en yakınlarına.
"Nerde, ne yapıyor?" dedim "Mutlu mu?"
Cevap hep aynı, "O mutlu sende mutlu ol"
Söylemedin mi onlara,
Sen olmazsan eğer, mutlu olamayacağımı?

Sen benim en değerlimdin.
Kısada sürse eğer mutlu olduysam, sebebi sendin.
En kıymetlimdin,
En çok sevdiğim kadındın, annem dışında.
Benim sana dair en'lerim varken;
Senin gitmene dair bir ned'enin dahi yoktu..

Gittiğin pazardan beri,
Yas tutarcasına,
Günleri sayar oldum.
İnan artık, sevmekten değilde,
Saymaktan yoruldum.

Yokluğun o kadar dokunduki içime
"Ben bu kadar sevmiş miyim?" dedim içimden.
Söz geçiremez oldum artık kalbime,
Her ne kadar acı versede sensizlik
Niyetim yok benim, senden vazgeçmeye.

"Neyin var" diye soran anneme;
"Gözüme toz kaçtı" yalanı artık çok banel oldu.
Büyüdüm,
O kadar büyüdüm ki profesyonel bir katil oldum.
Önüme çıkan tüm kötü karakterleri öldürdüm.
Öldüremediğim tek şey,
"İçimdeki sen" oldu...

özledim mesela ...


özledim mesela,
Defterimin her yerine ismini karalamayı
özledim mesela,
Durakta seni bırakıp giderken arkamdan gelip beni tekrar öpmeni
özledim mesela,
Yağmur da sırılsıklam ıslansakta yürümeyi
özledim mesela,
Birlikte sinemayı gidip seni izlemeyi
özledim mesela,
Sana ne kadar trip yapsam da gönlümü almanı
özledim mesela,
Haksız olsam da haklıymışım gibi benden özür dilemeni
özledim mesela,
Saçını kulağının arkasına almayı
özledim mesela,
Seninle alışveriş yapmayı , yemek yemeyi
özledim mesela,
Seninle uyumayı, uyanmayı , duş almayı
özledim mesela
Kokunu içime çekip sımsıkı sarılmayı
özledim mesela
Sana hergün küfür etsemde, '' Seni Seviyom Bitanem '' demeyi
Gerçekten çok özledim.


13 Haziran 2012 Çarşamba

hiç bir şeyin tam ortasındayım...





dans etmek vardı şimdi yağmuru beklemeden...
rüzgara sarılıp öylece adımları saymak...
özgür hissetmese de kalbin kendini,
herşeye inat yeniden...
sen şimdi rüzgarda dağılan saçlarımsın...
adımlarımsın...
özgürlüğümü adadığım bu gece ve
gece içinde başımda dönen ateş böceğinin
sönmeye direnen ışığısın...


derken kollarımla sardığım boşluğa verdim adını..
oyunla dansı karıştırdığın zamanların telafisi olmalıydım...
gözyaşlarımı gülümseyerek uğurluyorum toprağa...
son'a eklenemez bilirsin hiç bir kare
ve ben...
eklenemiyorum hiç bir cümlene...

noktası gelmiş bir cümleydi benimki...
gelmiş geçmemiş bir sancıydı...
topuklarımın bastığı yeri delip geçmesi gibiydi...
bir virgül olabilecek kibarlıkta değildi belim
yalnız, yalana ibadet ederken eğilmişim...
farkedemedim...

onca çabadan arta kalan bir hiçlik var avuçlarımda...
ne tuhafmış avuçlarımı dolduran "yok"un hissi...
hayalet dikenler varmış gibi
yoktan kanayacakmış bileklerim...
ve ben bu kollarla saracakmışım meğer rüzgarı
dinlenmeyen armonilerle...

şimdi ben,
hiçbir yerin tam ortasındayım..
şimdi sen,
hiçbir yerin en sonundasın...
şimdi anlıyorum ki,
bir yudum biz akıtır diye,
bulutu olmayan geceden,
gömülmesi ertelenmiş bir ölü rengiyle,
"biz" dilemişim...
"senden bir iz" dilenmişim...

hoşça'git sevgili...
ben...
bomboş da kalırım...

8 Haziran 2012 Cuma

Ne kadar da severdin şekeri '' elmalı ''
Şimdi sen de olmuşsun '' el'malı ''

3 Haziran 2012 Pazar

Gidiyorum...


Toplanıyorum..
Bavulum açık, içine konulmayı bekleyen anılarım etrafa saçılmış...
elim varmıyor hiçbirine, bir gözüm kapıda, belki bir anda içeri girip beni yolumdan çevirirsin diye.
haberin yok ya, oyalanıyorum işte öyle...
ayakkabılarımdaki çamurları siliyorum, yatağı topluyorum, fotoğrafları kaldırıyorum falan filan...
öyle bir gidiş olmalıydı; hissiz, izsiz ve sessiz...
kokum bile kalmasın diye pencereleri açtım sonuna kadar, 
odan havalansın... odamız...
saçlarım çok dökülüyordu şikayet ederdin hep, 
halıya yapışan bütün saç tellerimi de topladım...
dudak payım kalmasın diye bütün bardaklarımızı kaldırdım ortalıktan, 
tek bişey bırakıyorum sana elimde olmadan, 
çalışma masama astığım fotoğraflarımız  
çaktığım çivilerin bıraktığı boşluk ve altındaki solmuşluk... "b'iz" gibi...
gözyaşlarım akmasın diye avuçlarımda biriktirdim..
"sen bunu okurken, ben çok uzaklarda olucam..." diye bir mektup da bırakmıyorum,yüzün asılmasın...
nasıl olsa okumucaksın 


hastalığımın üstüne düşerdin bi tek...
gelmezdin lakin , yine de merak ederdin
sen olmayınca napıcam düşünmeye başladım şimdi.
aman Yunus sus!Sırası değil...
sadece git...
o da öyle istemişti...
"sadece git..." demişti...ciddi miydi?...
gittiğine inanabilsem, dönmeni beklemezdim ya


sana aldığım hediyeleri bulamadım, sahi nereye koyduk onları? bak şimdi oldu mu böyle... 
gidişim eksik kalacak...
neyse, kaybettiğimize göre zaten önemi yokmuş...ha?
***
ve hazırım..ayak sesi mi o?
şşş...
-----
geçti ...
sen değilmişsin, gülümsedim...


hayatımızın kapısını üzerime kapatmadan önce son birşey yapmak istiyorum..
pencereden dışarı bakardık beraber, 
manzaramız yoktu ama,
dışarıda yağmurun ıslattığı insanlara bakardık
ve tahminler yapardık düşüncelerine dair...
sonra bizi kimse görmeden
nasıl çıkarız die telaş yapardık...
aslında birlikte eğlenebiliyormuşuz şimdi farkına varıyorum...




yine beynime giriyor, 
bavulumdan taşıyor anılar
çıkmak için debeleniyorlar!!
hayır... ben o fermuarı çok zor kapattım.. HAYIR!
sinirleniyorum..
yine kalp atışlarım başımı döndürüyor!
ilaçlarım nerede!
ağlama Yunus! sakin ol...
nefes al doktor öyle söyledi.ama doktor, bir gün gidersem yuvamdan ne yapacağımı söylememişti? sigara... duman... sakinim...
neyse, sana ne kadar uzak olursam
o kadar iyi gelir sana,
ve bir o kadar
zor gelir bana...


Abim geldi...


gitme vakti... son sözlerimi iyi seçmeliyim;


"suya düşen hayallerimi kurtarmak için çok çabaladım,ama beni de çektiler en dibe, boğuldum sevgilim... yoruldum...İzlediğimiz Türk filmlerindeki gibi...saçma gelirdi ya bize,"Son" yazardı biterken, zaten bitmişti niye gözümüze sokuyorlardı ki ?...
filmler gibi Saçma sapan bir "son" bırakmadan gidiyorum...
duvarlarımıza iyi bak,
her yumruklayışımda tek kelime etmeden ikimizi taşıdı onlar,resimlerimizi, seslerimizi..."




gidiyorum sevgilim...
endişelenme sakın, bitişlerde sakladım anahtarını bu şehrin,
onlar gibi ben de kaybedildim...


hoşçakal...

'' Saftı , benim göbek adım ''

2 Haziran 2012 Cumartesi

Hatalı sollama yaptın sevdiğim, kalbim '' sol '' şeritteydi ama.


İntihar borcu




dün gece ateşi tattım.
tanrı hiç olmadığı kadar yaktı günah''ımı...
bir türlü alışamadığım katran tadı dilimde kalırken
gözlerim karardı...




bir düşüş yaşadım
cennetimden nemime...
yardıma ihtiyaç duydum ilk kez.
ilk kez bileklerimin kanadığını hissetmenin yanında
kendi içime attığım gözyaşlarımla ıslandım..




hissetmiyor gibiydi beni,
özlemiyor gibiydi...
unutmuş olması vardı ya bir de
susturucum oldu...




dün gece
bir çentik daha attım yokluğunun yoklamasını alırken..
onun adaletiydi bu,
nöbetçisi olmuştum ebedi ve biliyordu...
mezun olamadım hiç avucundan.
kırık bir dip'not yüzünden hep aynı sınıfta kalmıştım...




rüyalarıma giren gözlerin,
hiç bu kadar gri bakmamıştı o çok sevdiğin gözlerime...
sana ağlarken hiç ıslanmadın mı sanıyorsun meleğim?
oysa ki dün gece üzerine yağan yağmur
gözlerimin bulutundan hediyeydi...
hayallerimin üzerinde yürüyordun sen,
ve elinde
çizgileri başka bir adam eli...
rahatsız olmuştu yağmurumdan ve
şemsiyesini açmıştı...
ilk kez ıslanmayı seçmiştin...
farkında olmadan, ilk kez beni seçmiştin...




kokunu üzerimde bırakıp gitmiştin ya çok zaman öncesinde,
bu gece
bana bir can borcun olacak bebeğim...




ölüm meleği,
sen diye beni alacak kokundan...


ve bir gece -zamanım geldiğinde-
ölüm meleği alacak bir  ben bulamayacak..




bu gece sevgilim...
tam olarak bu gece,




bana bir " intihar " borcun olacak...

1 Haziran 2012 Cuma

Gittiğine inanabilsem, dönmeni beklemezdim. 
Sen aklıma geldikçe unut(a)madığım için milyonlarca kez küfür ediyorum...

Ölüme denk bir şizofreni...



Bugün kaçıncı gün? ardından döktüğüm gözyaşı geceleri katladı.. aklım başıma gelmemek için, sattığın hayallerimin peşinden atlıyor. sorular var beynimi çürüten, bir ölününkinden farksız akıyor yaşlarım. suskunluğun adını yeniden koyuyorum, ölüme denk bir şizofreni..

yalnızlık oyunu tek başına oynanmalı ama ben g'izli bir özne ekledim hikayeme.. yüzümü öpen ruzgara bıraktım çam sakızı anılarımı yakıp.. külleri var avucumda, bir hayaletin cılız kalıntıları gibi.. ben kalbimi söktüm, dolduramaz sol boşluğu kimse adını çalıp..

yine de dikkat etmem gerek, bir oyunu daha sığdırmayacak zihnim.. bir gecede, gözyaşlarımdan, dünyaya yetecek kadar deniz besledim.. sessizlik lütfen.. bir pandomimdi benimki, beyaz yüzlü bir palyaço gibi, hüznümü yüzümde gizledim.. karanlığa gizlendim..

sonsuza dek..
adının sözlükteki yeri buydu. bir silgiye ihtiyaç duyacağını bilseydim, en başından söylemezdim yerini.. en başında çekerdim ellerimi güneşi olmayan dünyandan.. küfür bazında saygı duydum tanrıya, ama geçti.. pişmanlık değil, asla yer edinemeyeceğimi bildiğim halde yaslandım, üzerimi kirleten duvarına.. yalanlara seslenirken, gerçeği de peşimden sürükleyip, bu bataklıkta mimlendim..
ve son..kendimi terkettim..

31 Mayıs 2012 Perşembe

Hakkını helal etmedin zaten de, bari aklımı helal etseydin. Onu bari benden ç'almasaydın ...

Sevişmek ruhun gıdasıdır, tabi helal et'se ...
Olsun helalleşiriz nasıl olsa dedik,

Meğersem sen bana harAmmışsın !

Beden

Annem hep bi beden büyük alalım seneye de giyersin derdi. Ben de öyle yaptım anne ! Bi beden büyük sevdim , ama olmadı bol geldi bize ...

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Bazen

Bazen yalnız kaldığınızda hani onunla yaptıklarınızı hatırlarsınız ya. Yada sokaklarda başı boş tek başınıza gezerken, aynı yerleri daha önce onunla el ele gezdiğiniz aklınızın köşelerinden isyan edercesine gözünüzün önüne gelir ya. İşte insan böyle zamanlarda anlıyor sevdiğinin kıymetini, sevilmenin değerini. 


Dün yine dışarı çıktım , tek başıma dolaştım sokaklarda belki bir tanıdık görürüm sohbet ederim diye. Ama yok kimse denk gelmedi, oysa sen varken herkes varmış. Sen gidince herkes gitmiş... Meğersem ne kadar da küçükmüş Balıkesir her karış toprağında bizim ayak izlerimiz. Seninle ne kadar da çok gezmişiz , sevmişiz bu şehri, fakat Balıkesir bizi sevememiş. Sevdiğimiz için mi birbirimizden bu kadar uzaklara düştük, yoksa sevilmek için mi ? Ben sevdiğim için düştüm de, sen yollara düşmek için düşmüşsün ...


Sensizliğin diline alışsam da, şivesini çözemedim daha.
Ya yüreğimi terk et! Ya da sensizlik de dâhil her şeyi al götür! Bana aklımı helal et!

Ne kadar da garip değil mi, benim karımın adı değişecek, senin de soyadın.


Başlıksız başlık



nereye gideceğimi bilmiyorum...
beni bulmaya çalışmayacağını bildiğimden,
elime fazlasıyla seçenek tutuşturdun...
keşke bulunma korkusuyla sınırlı olsaydı yeni yerlerim...
kaybolmanın hakkını verebilseydim bu bataklıkta...
sonunda,
kaybedilmenin hakkını yükledim güçsüz omuzlarıma...
ve adın...
bastığım yerlerde izini bırakmasaydı keşke...
bu şehir, seni unutabilmem için
yeterince büyük değil sevdiğim
geçtiğim her yol, girdiğim her sokak
seni uğurladığım her durak
seni işaret ediyor bana.
özcan cafenin bile eski tadı yok artık
meğersem ben seninle varmışım...
sen bizden düşünce,
geriye bir tek Balıkesir kalmış,




göz altlarıma gömülmüş gibiydi hüznüm...
sorgulanmayı bekleyen, göz altına alınmış hayallerim...
hükümsüz yargıladım kimsesizliğimi...
demir parmaklıklara hapsettim yeşil gözlerimi
bir daha görünmeyecek...
bir daha görmeyecek...
müebbet istedim doğmamış çocuklarımıza sevgilim...


meğer sen,


yalancı şahitmişsin, geçmişimize...

29 Mayıs 2012 Salı

Belki de ...




Belki de erkeklerin sizi et yığını olarak görmesi hoşunuza gidiyor
Belki de fantazi
Belki de hoşunuza gitmiyor ama mecbursunuz
Belki de "Seni asla bırakmayacağım" yalanının mağduru
Belki de "Bir kere hata yaptım" diyip devam edenlerdensiniz
Belki de erkeklere et yığını gözüyle bakıyorsunuz, netürpsikopatsınızbilmiyorum
Belki de seksi erken keşfettiniz
Belki de anlık zevkler tatlı geldi
Belki de Allahın önünüze koyduğu zarı "bozdurup harcamak" iyi geldi
Belki de marjinalliği erken yaşta seks zannettiniz
Belki de başınızda anneniz yoktu ya da babanız, cahillikti yaptığınız
Belki de "Ders çalışmaya gidiyorum" diyip sevişip gelenlerdendiniz
Belki de şu parkta sevişenlerden sadece biri
Belki de bir başka bedene anlık zevk olmak hoşunuza gitti

Neyse Size İyi Sevişmeler (!)

Pişmanlık


"Eğer biriyle herkes iyi geçinip siz geçinemiyorsanız herkesin onun hakkında arkasından söylediklerini siz onun yüzüne söylüyorsunuzdur" ile başlamak istiyorum söze. Evet bu malesef bir gerçek, Ve benim başıma çok gelen bir gerçek "Gerçekler acıdır" sözünün kanıtı olsa gerek. Neyse örneğe eski bir arkadaşım ile başlayayım; Daha 16 yaşında olan bu arkadaşım çok güzel bir kız, Her erkeği etkileyecek güzelliğe sahip bir kız. Fakat bu arkadaşımız herhangi bir sebepten dolayı genç yaşta kızlığını '' itin '' birine teslim eden bir arkadaş. Belki pişman belki pişman değil, "Orası onun bileceği iş" diyemem tabi ben elimden gelen yardımı fazlasıyla yaptım ona manevi olarak, fakat değer bilmedi ayrı mesele. O kız şimdi benim arkadaşım değil, Görüşmüyoruz ve konuşmuyoruz yine haftada 1 kere sekse devam ediyordur "Nasıl olsa bir kere oldu, Devamı gelsin bir şey olmaz" mantığıyla. Fakat bilmiyor o deliğe her bir girişte çıkardığı "ah" sesinin "vah'a" dönüşeceğini. Üzülüyorum fakat elimden gelenin fazlasını verdim ben o elinin tersiyle itti. Peki bu arkadaşım ile neden aramız açıldı? Neden benimle konuşmuyor? Sebep şu, Bu kişi üniversiteye gidince beni takmaz oldu. Ben ona hep nasihatlerde bulundum "Bu yolun sonu kötü" dedim "Kendine gel. 3-5 itin anlık zevki olmaktan vazgeç" etrafında dolananlar hep akbaba, hepsi senin etinin peşinde kendini ziyan etme dedim... Hep tamam desede kendine hiç gelemedi ve gelmediği yetmezmiş gibi onu sıktığım için benimle arasına mesafe koydu hemde "kilometrelerce" keyfi bilir, En pis duygu pişmanlıktır, O duyguyla tanıştığında beni anlar, anlamasınada ben ona uygun zarı nereden bulurum, meçhul.

Ha bu arada yazımın başında bahsettiğim o '' it '' benim.

Aşkın 'O hali...



Bazen ansızın biri girer hayatınıza. Henüz sadece adını bilirsiniz ve hakkında gereksiz ve detaysız bir kaç bilgi. Ama o kişiyi yıllardır tanıyor gibisiniz, Sanki defalarca omzuna başınızı yaslayıp ağlamış, En güzel anlarınızda o yanınızda varmış gibi hissedersiniz. Güzel sözler söyler size (Her şeyim, canım, hayatım, minik kuşum, bebeğim, hatunum, herifim, karıcığım, kocacığım, nefesim, sol yanım) gibi. Bu sözleri her duyduğunuzda o içinize daha çok girer sanki. Dudaklarından çıkan her güzel söz ile sizi daha çok bağlar kendine. Onu sorarsınız etrafınızdakilere Kimdir, nasıl biridir bunları öğrenmek için. Belki uzun süredir tanımıyorsunuz ama sonuçta kısa sürede her şeyiniz olmuş seviyorsunuz fakat içinizde o silip atamadığınız şüphe engel oluyor bazı şeylere. Her neyse bu kadın, kız, erkek her kimse neyse sizi bir şekilde bağlar kendine ve inandırır diğerlerinden farklı olduğuna. Bazen söz verir erkekliği üzerine, bırakmayacağına dair. Bazen yemin eder namusu üzerine, gitmeyeceğine dair. İşte bunların hepsinin toplamı sonucu o güven oluşur ve artık o sizin içinizden biridir. Canınızdır, kanınızdır. Dikkatli okuyun şimdi size hayat ne kadar değerli, güzel ve tatlıyken bir anda nasıl boktan, sikici ve ibne gelecek onu yazacağım. O güvendiğiniz, hiç gitmeyecek olan kişi var ya bir gün sizi öyle bir bırakıp gider ki "Şerefsiz, orospu çocuğu" dahi diyemezsiniz. Ona bile fırsat vermez, İşte o an! O an yapacak bir şey olmaz, kalmaz. Düşünmez ki zaten vicdansız, o kadar söz vermiştim ne yapar ne eder demez. Siktir olur gider, tek becerdiği o zaten başka napabilir ki, Kalıp sizi mutlu etmesini bekleyemezsiniz. Beklediniz... Beklediniz ama o gitti, Elden bir şey gelmez gelse gelse gözden gelir hatta ve hatta fazlasıyla. İşte ben buna Aşk'ın orospu çocuğuna denk gelmiş hali diyorum ve bitiriyorum.
Tüm gece yine rüyalarıma girdin. Ben sana ne yaptım ki hayatımdan çıkıp, rüyalarımın esiri oldun ?

Seni beklemiyorum




Bugün geleceğini sanmıyorum, beklemiyorum da. Ağzımdan bir kuş girerse ya da gökten başıma bir elma düşerse eğer, tam da başımı avuçlarımın arasına sıkıştırdığım şuan da, mucizelere inanır ve bir şeyleri elde etmenin gerekliliğini fark edebilirim… Bu kurgu bile belkiler taşıyorken, senin ben bunları not ederken öpüşüyor olduğun fikrinin belkinin ekmeğine yağ sürüyor olması hiç de adil değil! Adalet, adil olmak. Başlarken ki hazzı, bitirirken de hissedebilmek. Bir gidişe ağlamadan, ya da ağlıyorsan dahi, mutlulukla kardeş olmuş yaşlar akıtarak el sallayabilmek. Güle güle eski sevgili, ne zaman başın sıkışırsa ya da özlersen beni bana ulaşabilirsin diyebilmek. Küfretmeden, aldatmadan, aşşağılamadan gitmek, yolcu etmek, beklememek! Bunlar olabilecekler bile değil. Bilenin içinde olduğu cümleden de hayır gelmez zaten. Ne zaman içinde bile ve belki kelimelerinin geçtiği cümleler kurmaya başlasam etrafımda bana ait hiçbir şeyin kalmamış olduğunu fark ediyorum. Denizin tuzuyla gezmenin yanlışlığını savunan biri olmuşsa zamanında, (ki olmuş ki denizin tuzu hep yıkanır) gidenin peşinden de biri ağlamış ve sonra her gidenin peşinden ağlanmış. Bu yüzden ilkleri sevmiyorum, çünkü yaptığım ve yaşadığım her şeyi benden önce birileri yaşadı, ben yalnızca onları taklit ediyorum. Bugün geleceğini sanmıyorum, beklemiyorum da. Ağzımdan bir kuş girerse ya da gökten başıma bir elma düşerse eğer, tam da başımı avuçlarımın arasına sıkıştırdığım şuan da, mucizelere inanır ve bir şeyleri elde etmenin gerekliliğini fark edebilirim…

Biz olacaktık , bizden sen çıkmasaydın. Sen çıkınca '' hiç ' olduk.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Artık yoksun ya




Bi süre telefonuma bakmayacağım, kapalı kalsın.
Çünkü senden mesaj gelmeyecek, aramayacaksın. Arkadaşlarımdan gelen teselli mesajları. Geneli 'sevse gitmezdi' olan mesajlar. En iyisi telefona bakmamak.

Bi süre dışarı çıkmayacağım
Çünkü artık karşılaşmayacağız, karşılaşsakta kaçacaksın benden hızlı adımlarla. Ve henüz vadesi dolmayan ilişkiler göreceğim. El ele gezecekler, onlara imreneceğim canım yanacak. En iyisi dışarı çıkmamak.

Bi süre konuşmayacağım kimseyle
Çünkü 2 laflarından biri 'sen' olacak. Seni soracaklar 'o' nasıl diyecekler yada 'onla' nasıl gidiyor? diye soracaklar. Yine canım yanacak titreyen bir ses tonuyla 'bitti' diyeceğim. En iyisi kimseyle konuşmamak.

Bi süre yemek yemeyeceğim
Çünkü biliyorum ki hepsi boğazıma düğümlenecek. Sensiz günlerimde yediğim yemeğin dahi tadı olmayacak. Annem'in yaptığı o en lezzetli yemekler bile lezzetsiz gelecek. Canım sıkılacak, moralim bozulacak en iyisi yemek yememek.

Bi süre televizyonu açmayacağım
Çünkü elbet müzik kanallarına denk geleceğim izlerken. Ayrılık şarkıları çalacak, bizi anlatan. Duygulanacağım falan aklıma geleceksin. Özleyeceğim. En iyisi televizyonu açmamak.

Bi süre uyumayacağım
Çünkü gözlerimi kapatır kapatmaz rüyalarımda baş rol oynayacaksın. Böyle uzakta duracaksın ellerimi uzatacağım sana sende uzatacaksın tam ellerimiz birleşirken annem yada abim gelecek ve - kahvaltı hazır hadi uan diyecekler. Yine ayrılacağız. En iyisi hiç uyumamak.

Uzatmaya değmez aslında kısaca hayattan (ki bu hayatsa) tat almayacağım. Bunu oku ve dön. Dön baştan başlayalım, tekrar karşılaşalım yolda tekrar bakayım gözlerine uzunca. Ne bileyim tekrar aşık ol bana, bende sana. Tekrar gitmeyeceğine dair sözler ver ama bu sefer fark olsun. Sözünde dur ve GİTME...

Bir yol var




Geçti, gitti.
Bir yol vardı
Sondu,
O yol da denendi
Bitti.
Şeytanlara sofralar hazırlandı.
Azap geldi, masanın baş köşesine yerleşti.


Bir yudum şarapta sarhoş olan
Kin duyan adam
Gecenin köründe ayaklandı.
Şeytanlarla pazarlığa oturdu.
Onu sattı
Bedenini kirletti.


Bin yıl geçti sanki üzerinden
Bin kamyon ezdi sırtını
Bin küfür edildi
Bin kez ağlandı.


Küçük bir kızın elinden düştü vesikalık fotoğraf
Akla vesikalı kadın gibi gezen sevgili geldi.


Aşk kasık ağrılarından
Erkekliğe doğru süzüldü.
Her damla öz su
Her damla zevk
Her, zevk, damla, öz su,
Günah gibi değil
Özür gibi değil
Şeref gibi değil
İnsan gibi değil
Oyun gibi aktı gitti…


Geçti, gitti
Bir yol vardı
Sondu,
O yol denendi ve.
Bitti.

İzin kalmasın






sözlerimden kaçırdığın iki kelime...
sahip olduğum, sadece seni anlatan o iki kelime...
bir türlü aklımdan çıkaramadığım ve
dilimin kemiğine çift darbeler vuran küfürlerine esir.
körleştirdin hayallerimi,
kesmiyor şimdilerde umutlarımı bir çırpıda...
bunca cümleyi paspas etmene gerek yokken
beni astığın ipin düğümünü de sen attın...
artık asılıyım.
nefes aldığım yerden bağlıyım.
bir bağımlının kendinden geçmesi gibi 
elimde olamadı, bağlandım...




seni nasıl tanımlayacağımı bile bilemezken
adını ellerime emanet bırakmak...
yine de içim rahat değil, anlayamazsın...
karanlığa çıkan sokaklarda
bembeyaz yüzünü görme isteği,
hani gülümseyişlerim.. nedensizdi..
hani ben.. "unut" dediğin adam...
hani inandıramadığım bakışlarım...
sensin be kadın!
içimden atamadığım o derin hastalıksın beni öldüren...
ya varlığınla ya yokluğunla, seni hissederek ölmekti isteğim...
bu küçük dünyaya sığdıramayacaksan bizi,
izim kalmasın...
kes bileklerimi !

Suçluluk



Merhaba sevdiğim,

Sen yine benden uzaklardasın.Mesafeler var aramızda.Fakat bu seferki mesafeler ruhlarımızı da etkiledi.Uzaklaştın benden.Ne olursa olsun gitmem derken birden hiç oldun.Hiç olduk.Sen demiştin bana “İnsanlar her zaman gidiyor.“diye ve bundan sen de şikayet edersin.Çünkü sen biliyorsun gitmenin zorluğunu.Yaşattığı acıyı biliyorsun.Biliyorsun madem neden bana da acı çektiriyorsun?“İyiliğin için gittim.”deme sakın bana.Sanki şimdi çok mu iyiyim.Sadece biraz daha uykusuz ve uzun geceler.Yüreğim,hayallerim biraz daha ağır geliyor bana.Yokluğun ise dayanılmaz oldu.Ama sen iyiliğim için gitmiştin değil mi ?İşte öyle değil.

Sen sanıyor musun ki susmak kolaydı benim için.Hem de taa en baştan bu yana susmak.Bir türlü söyleyemediğim için sırf senin derdini paylaşmak için sevgilinle sorunlarını çözmeye çalışmak çok mu kolaydı.Sana kolay gelir miydi?Ama ben sırf mutlusun diye sustum,sustum…

Sonunda dayanamadım işte.Mutsuzdun.Mutsuzduk.Bir an senin herkes gibi “Ben sevebilirim ama bırakamam.Gitmem.”sözlerine öyle bir kandım ki çoğu şeyi paylaştığımız gibi sevgimizi de paylaşabiliriz sandım.Ama biliyorum geç kaldım.

Eğer ilk tanıştığımız anlarda konuşsaydım seninle daha mutlu olabilir miydik düşüncesiyle kendimi yiyorum.İyi misin? diye sana mesaj atmamak için kendimle tartışıyorum.Halbuki bu kadar fazla bağlandığımı düşünmemiştim sana.Bağlanmamalıydım da ama affet elimde değildi.Kim kontrol edebilir ki düşüncelerini,duygularını?

Affet ben mahvettim her şeyi,dostluğumuzu…

Eski sevgiliye


Odamdan içeri girince "Haydi Yunus, Öp beni" Odamdan çıkınca "Yeter Yunus, Artık bitmeli" diyerek başladım bu sefer. Başlangıçtan anlayacağınız gibi eski sevgiliye diss atıyorum bir nevi, Gerçi o bunu haketmiyor ama olsun içimden ana avrat söveceğime yazayım siz ona ana avrat sövün yerime.
Başlıyorsun ilişkiye iki medeni insan gibi tatlı sözler, iltifatlar, arada kalp kırılmaları fakat hemencik bir müdahele ile kırıklara tedavi. El ele tutuşmalar, "Sen farklısın" demeler, "Seni hiç bırakmayacağım" demeler "Öptüğüm ilk kişi sensin, Çünkü benim için özelsin" demeler demelerde demeler, habire derler. Ve sen her seferinde "İnanmayacağım" desende Aşk işte, aklını başından alır inanırsın. Ben de inandım, salak gibi. ( Sinan Akyüz - Bana Sırtını Dönme mutlaka okuyunuz )
Sonra aşkın ateşi vardır bir de genelde evde başbaşa kaldığında hissedersin sıcaklığını, Artık ona namusum gözüyle bakarsın yani ben öyle baktığım için evime aldım(sizi bilmem) gelir yatar yatağına seni senden alır sevişir(Haydi Yunus öp beni) kısmı burası. Senin kadının olur, sanki hiç gitmeyecekmiş gibi konuşur, günü geldiğinde sevişmenizi kafanıza kakar. Sonra çıkarsınız evden gezersiniz tozarsınız yemek yersiniz, Sinemaya gidersiniz üstelik o film aşk filmidir, Azıcık duygusal iseniz oturur ağlarsınız(gerçi ayakta ağlanmaz sinema da) çok değil 1 hafta sonra saçma salak bir sebep çıkar ortaya biter o koduğumun ilişkisi. "Ne oldu, nasıl oldu?" sorusunu sormadan bir bakarsın ki 1 hafta önce yatağında seninle sevişen insan bir başkasına gitmiş. Ve işin daha korkunç tarafı şu ki şu anda seninle değil onunlada sevişiyor. (Yeter Yunus, Artık bitmeli) kısmıda burası. E hani namusumdu o benim? "Yok arkadaş, namusum değilmiş" diyemiyorum soğukkanlı olamıyorum. Böyle bi salaklaşmalar, "Ulan hani bırakmayacaktı, Hani özeliydim, Hani sadece benimle sevişecekti" sorusunun cevabını aramalar falan. En son artık dayanamacak hale gelmeler, Kızın kardeşleriyle, yakın arkadaşlarıyla konuşmalar. "Ben onu çok seviyordum, Bi ağzını arasana hala beni seviyor mu? seviyorsa neden bir başkasıyla birlikte?" demeler. Ve sonra o sorduğun arkadaşının seni siken "Aman boşver Yunus, Yaşandı bitti takma kafaya mutlu ol" cevabı. Sanki her şey planlıydı, Senin kalbini sikmeye endeksliydi olanlar. Sonra hayatına bir başkasını alma kararı alırsın ama aklın ondadır, Çünkü hayatına giren ilk insan o olduğu için "Özel" kıldığın için ondan sonra hayatına kim girerse girsin dudakların onun dudaklarında kıpırdasa da kalbin hep o giden orospu çocuğunda atar. Sanki uğruna kalp atışını hakediyormuş gibi, Haketmiyor. Hakettiği tek şey onu çöpe atmak ama işte onu çöpe atacağım poşete yazık yani.

Ah biz erkekler


Biz erkekler bazen gerçekten çok anlayışsız olabiliyoruz. Şu an bir daha düşündüm de harbiden anlayışsız heriflerin tekiyiz.

Biz: Gece yarılarına kadar dışarlarda gezer, eğlenir, içer sıçarız ama kız arkadaşımız normal arkadaşlarıyla sinemaya gitmek isteyince "Olmaz öyle şey, Sana güveniyorum ama o erkek arkadaşlarına güvenmiyorum!" deriz.

Biz: Kız arkadaşımızın telefonunu alır kurcalarız, Erkekleri sileriz ama kendi telefonumuzu elletmeyiz, Ellediği an kıyameti kopartırız.

Biz: "Bu sana yakışmamış, Bir daha giyme" diye uyarırız ama aynı şeyi duyduğumuzda bozulur "Ben beğendim, o yeter" deriz. (Deriz yani)

Biz: Facebook vb. sosyal ağlarda onun hesap şifresini isteriz vermezse kıyameti koparır şüpheleniriz ama o istediğinde vermeyiz ve şüphelendiğinde ise "Sen bana güvenmiyorsun" diyip ağzına sıçarız.

Biz: Telefon rehberimizde yüzlerce kız vardır ama onun rehberindeki "Arda" bizim gözümüze batar, sildiririz. Hatta bununla kalmayıp "Şu elif kim, Emre olmasın o?" diye sorgularız. (Yaparız, inkar etmeyelim.)

Biz: Acaba peşimden gelecek mi diye ayrılırız, Fakat sanki giden oymuş gibi triplerden triplere gireriz. "Senin sevgin bu kadarmış" ile başlar "Lanet olsun senin gibi insana" diye bitiririz. Aslında tek sorun ayrılmak istediğimizi söylediğimizde "Peki, Sen nasıl istiyorsan öyle olsun" demek yerine "Hayır bitmesin, seni seviyorum" dememesidir. Egomuzu sikeyim yani o derece.

Biz: Onu gerçekten sevdiğimiz halde eski sevgilimizle normal arkadaş gibi konuşuruz fakat aynı şeyi o yaptığında anında sevilmediğimizi, Aldatıldığımızı düşünüp ağzına sıçmaktan beter ederiz. Hatta ayrılırız, Bununla kalmayıp suçlu olduğu halde 2 3 saat arayıp sormadığında bunalıma gireriz tabi çaktırmadan erkeğiz ya hani, çaktırmayız.

Biz: Herhangi bir kavga olduğunda ya da ufak bir tartışma olduğunda aramayız, mesaj atmayız ama deli gibi ondan bekleriz. Beklediğimiz gelmediğinde ise tıpkı bir sinir hastası kılığına bürünüp yine ağzına bir güzel sıçarız "Niye mesaj atmıyorsun? Niye aramıyorsun? Kavga etmiş olabiliriz, Neden üstüme düşmüyorsun? Bu nasıl sevgi?" gibi soruları dizeriz ardı ardına.

Biz: Haklıyken bazen sustururuz "Sus, artık seni istemiyorum git mesaj atma, arama, Bitti!" deriz ama o durumlarda aslında tam tersini isteriz. "Suçlusun, Üstüme düş, özür dile, hatanı affettir, konuş, peşimden koş, yap bir şeyler ama susma!" demeye çalışırız.

Biz: Sevgilimizle sevişmek isteriz bazen, Ama ona direkt "Sevişelim" demeyiz ya da direkt mevzuya girmeyiz de şöyle deriz. "Ben sana kıyamıyorum, Daha erken biliyorum ama seni aldatmakta istemiyorum. Eğer olacaksa sevdiğimle olsun istiyorum" deriz. Bu bir nevi kıza "Aa düşünceli sevgilim" dedirtme taktiğidir, her erkek yapmaz belki bende yapmam belki ama yapanlar vardır.

Biz: Aklıma gelmişken çok iyi sarhoş taklidi yaparız. Mesela gecenin ikisinde sevgilimize söylemeye korktuğumuz şeyleri bir kaç harfini yanlış yazarak sarhoşum havası katıp söyleriz, Eğer ters tepki verirse cevap vermeyiz sabah kalkıp "Hayatım dün gece için kusura bakma sarhoştum, saçmalamışım. Mesajları şimdi okudum" deriz.

Biz: "Sadece sen varsın" derken Ayşe ile, Merve ile, Hatta Öykü ile fingirdeşiriz. Bunu herkes yapmaz ama yapan çok, Ben yapmam mesela(!) "Arkadaşlarım ile maç izliyorum, Bunun abartılacak neyi var?" diye "üste çıkarken" aslında yanımızda başka kadınlar olabiliyor. Öyle yani.

Biz: Deniz'de, Cafe'de, Sahil'de vs. hep bize bakmayan, Bizimle ilgilenmeyen kızların üzerine düşeriz. Mesela yolda yürürken karşıdan gelen kadın güzelse ona bakmayız, Görmezden gelip havalı olmaya çalışırız. Ama karşıdan gelen kadın ya da kız çirkinse ama bize bakmıyorsa ona öyle gözümüzü dikeriz ki sanki Adriana Lima. Buradan çıkaracağınız şey: Biz erkekler zor kadınları severiz, Çirkin olsa dahi (Bu arada çirkin kavramımız aşırı güzel olmayandır, Kafanızda safinaz belirmesin.)

Ah biz erkekler, Biz neymişizde haberimiz yokmuş, Haberimiz olsun dedim.

Aşk , girip çıkmaktır.


Aşk, "girip çıkmak" eyleminden ibarettir aslında...
Önce hayallerine girer, kim olduğunu bilmezsin bile.
Aklına girer, fallarına çıkar isminin baş harfi;
Düşünürsün, kendinden bile taşınırsın şaşkınca.
"Nerede, ne yapıyor?" derken hayatına girer; sen, ne olduğunu bilmeden.
İşte...
Aşk, girmiştir işte; köküne kadar işlemiştir her hücrenin.
O'nu içinde taşıyarak, iki kişiyi yaşayarak çıkarsın hayat merdivenlerini;
Sanki hiç gitmeyecekmiş, girdiği gibi çıkmayacakmış gibi.


"Mutluluk..."
Dolanır diline, inandırırsın kendini mutluluk yalanına;
Girdiler çıktılar sıklaşana, hızlana kadar...
Sen, acıyı; O ise, çektirdiği ızdırabın hazzını bulana kadar;
Sen, gözlerinden boşaldıkça; O, orgazmı yaşayana kadar.
Diline doladığın o kelime, dilini ısırttırır sana;
Kala kala, dilini ısırdığınla kalırsın.


Ve...
Çıkar aşk, girdiği gibi çıkar;
Ne olduğunu anlamadan, tekrar başa döner her şey.
"Rüyalarına girer, fallarına çıkar."
Girer, çıkar!
Son olarak, ırzına geçilmiş bir hayatın utancı kalır;
Girip çıkmasına izin verdiğin için, yine sen ödersin faturayı.


Girer, çıkar aşk!
"Yalnız acısı kalır, yalnızlık acısı..."

Aşkın tanımı ?


'' Seni benim kadar çok seven birini bulduğunda siktirip gitmende hiç bir sakınca yok. ''
Sende öyle yaptın zaten, kalbimiz bir'miş.
Senin hiç bir suçun yok, boşuna kızma.
Annen acele etmiş, kalben eksik vicdanen yoksun doğmuşsun.

27 Mayıs 2012 Pazar

Kanayan yanım


Nasıl da inanmışım sana,
Sevdim demiştin
Saflık bende ki,
Kimi olduğunu sormayı unutmuşum.
Meğerse senin kalbin
Ayakta yolcu almaya
Ne kadar da hazırmış.
Ah be gözünde idam edildiğim
Söyleseydin ben yer verirdim.
Ne gerek vardı ilk durakta beni indirmene
Ben kendim de inmesini bilirdim.

Geçmiyor sensiz günler,
Fazla geliyor dakikalar saatlere,
Günler takvimlere.
Oysa ben hep aynı yerdeyim
Her zaman olduğum yerde
Ama,
Ama sen yoksun.
Gelir misin bilemiyorum
Ümidim de yok zaten merak etme,
Gelmesen de olur.
Acımı içime gömerim 
Ne de olsa
Dünya ahret acımsın...

Acıtmadan kanattın,
Kanayan yerimden terk ettin beni.
Hiç olmazsa
Keşke bana da öğretseydin,
Beni nasıl unuttuğunu  
Belki bende sana uyabilirdim.
Kim bilebilir ?