9 Eylül 2013 Pazartesi

1 hafta önce önce bugün , ayrılığın gün dönümünde , seni aldattım Ju. Bedenini başka bedenlerde aradım, başka tenler kokladım.

20 Nisan 2013 Cumartesi

Sana Giden Yollar Kapalı

Biliyorum sana giden yollar kapalı 
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni 

Ne kadar yakından ve arada uçurum; 
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi 

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm 
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini 

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım 
Ben artık adam olmam bu derde düşeli 

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya 
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki 

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi 
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği 

Kaç kez sana uzaktan baktım ,
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki 

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor 
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini 

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu; 
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri 

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım 
Bu böyle pek de kolay değil gerçi… 

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya; 
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki 

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa, 
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki 

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem, 
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi: 

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu 
Yalvarırım onu okuma pazar günleri

Nokta

11 Nisan 2013 Perşembe

kokun bir damla yağ gibi suratımdan akıp gidiyor...
söylesene Ju kaç adam sonrasın,
ya da kaç mum ışığının arkasında!
anlıyorum,
usta bir aşıksın artık!
ve şimdi göğsünü kabartarak yazabiliyorsundur adının önüne, onu terk eden ben diye...
garip,
kokuları silemiyor terk edişler...

23 Mart 2013 Cumartesi

3.ayın 23'ü

Ahh Ju neredesin ? Bak 4.yılımız da sensiz geçti. Sanki saatler durdu, kafam çalışmıyor. Her hecenin altından sen çıkıyorsun, hepsinin altında ben eziliyorum. Bu nasıl bir oyun Ju hep kaybeden benim ?
Ne saçmalasam bilmiyom saat epey geçti ama ben hala iki satır yazmamadım. Senin hatrın için denedim ama olmuyor Ju, kafam çok dolu. Beynimi boşaltmam lazım sen nasıl yaptın, bana tavsiyen var mı ? Yoksa senin ki zaten hep boş muydu ?
Beynimin yaptığı baskıya ellerim ve gözlerim dayanamıyor artık uyumalıyım. Uyursam geçer, öyle demişti annem. Ya kalbimin acısı ? O nasıl geçer anne ? Nasıl bir ağrıdır ki bu geçmek bilmedi , ilacımı kim aldı ? Lanet olsun Ju neredesin ?

14 Mart 2013 Perşembe

Sonunu bildiğimiz halde sevmedik mi ? Öleceğimiz gerçeği varken hala gülebildiğimiz gibi.

4 Mart 2013 Pazartesi

El Yazısı

Bu sen misin ?
O zaman ben nerdeyim.

sonra el yazını görünce heyecanlanırım , mahremin ürpertisini duyarım
yazın güzelmiş ,
sevgilinin her şeyi güzeldir.

Bu satırları yazarken onu düşünüyorum. Birlikte yemek yediğimiz o akşam bana çocukluk resimlerini göstermişti anlamalıydım onu ne kadar sevdiğimi.

Eski sevgilimden ayrıldığımda elim de kalan tek şeydi el yazısı. Sonraları her okuduğumda beni heyecanlandıran , beni ne kadar sevdiğini anlattığı satırlar değildi ,
El yazısının kendisiydi, o tanıdık yazı.
o eski güzel günler kadar dipdiriydi bana, benim sevdiğim zamanlardaki çocuğu hatırlatıyordu
ikimiz değişmişken o yazı hiç değişmemişti , o yazıları hala tutuyorum o aşkı benim için saklıyor.

İnsana şiiri ve biricikliğini sağlayan pek az şeyden biridir el yazısı ,
el yazısı , parmak izi , sesi ve gözlerindeki İris tabakası taklit edilemeyen , başkasına veremeyeceğimiz şeyler
insan ancak bunlarla kendisi olur

Eğer bu yazıyı okuyacak olursan
son sevdiğim ,
Çocukluk resimlerini göster bana ya da bi mektup gönder.

31 Ocak 2013 Perşembe

Şimdi ben gelmiş olmalıyım aklına



Saatin şimdi çalmış olmalı
Rüya yorgunu gözlerinle
Yaklaşmışsındır pencereye
Şehir yerlisi kuşları selamlamışsındır
Odanın sessizliğiyle.
Dışarıda yağmur
Senin yüreğinde yolculuk başlamıştır
Ellerinde geceden kalma uyku kokusuyla
Usulca taradın saçlarını şimdi değil mi ?
Rujunu sürdün ıslık çalarak
Ve bu gün
daha çok sevindin hayatta olduğuna.


Yorgundun belki
Boyundan büyüktü ettiğin onca yemin
ama yine de aşıktın
yine de seviyordun
Gözlerin zamanın yeniliğinde ısrarcıydı
ve dilinde bir şiirin mısrasıyla
Az önce çalmaya başlamıştır radyodan
Küçüğünün en sevdiği şarkı.

Pencerelerde baharın ayak sesleri vardır
Yağmur giyiyordur bütün şehir
Bulutlar daha terk etmemiştir gökyüzünü.
Sabahın tazeliği dayanmıştır kapına.

Telefonun şimdi çalmış olmalı
Telaşlı bir sesin huzurunda kaybolurken
Ben gelmiş olmalıyım
Üzerimde koca bir şehrin yağmuruyla
Saçlarımda damlalar
Islak bir rüyanın deminde karışmalı dokunuşlar
Ve özlemiştir yokluğumuzda adımlarımı bütün kaldırımlar.

Sessizce balkona konmuştur bir kaç kumru
Gözlerine şimdi girmiştir sabah aydınlığı
Henüz şimdi uyanmış olmalısın
Saatin şimdi çalmış olmalı
Rüya mı gerçek mi diye geçiröiş olmalısın aklından
Dışarda yağmur
Senin içinde aşk başlamıştır
Yeniden daha çok sevmişsindir küçük ellerimi.

Saçını tararken aynada beni düşlemişsindir.
İkimizin şarkısını mırıldanmışsındır
Bensiz benimle kahvaltıya oturmuş
Bir bardak çay içmişsindir gün ışığıyla
Odanın rüya kokusunda büyümüştür özlem
Ve yeniden çıkmışsındır sokaklara
Balıkesir bu kadar büyük olamaz
İkimizi birbirimize karşılaştırmayacak kadar.

Güneş şimdi açmış olmalı alnına
Senin yüreğine bir işim düşmüştür
Rüzgar vururken durakta bekleyen saçlarına
Ben gelmiş olmalıyım aklına
Bütün ayrılık ve kavuşmalar adına.


28 Ocak 2013 Pazartesi



Öpüşmeyi öğrenemeyecek dudağın, ben zehirledim alın yazını. Kuruyacaksın artık, ve senin için kazanmak diye bir şey olmayacak bundan sonra!

İçine ne katarsan kat tohum vermez susuşların,
Mendilindeki ıslaklığım ben,
Burnunu sızlatan yarayım!
Ezilmiş mutluluklarının posasıyım.
Adının arasına karışmış, gizli, yasak büyük bir harfim ben,
Hep gözlerinin önünde!
Elimden olacak gidişin,
Öfken kızarmış yanağında mühür,
Ve sarsıntıların dilimden, en uğursuz saatlerde düşen senden olacak!
Ay yok,
Yeni bir dudak, sabah, akşam yok!
Bil,
Beni sana kattılar o gün!
Sessizce fısıldadılar adımı kulağına...

26 Ocak 2013 Cumartesi

Hiç aklına gelir miydi,
Hiç aklıma gelmeyeceğin...


Demek isterdim.

23 Ocak 2013 Çarşamba

Hiç yaşamamalıyım

Bir kadın çıkacak karşıma
Diyecek ki:
"Ben biliyorum başından sonuna tüm hikâyeyi
o yüzden hiç tanışmayalım."
Ben de, "tamam" diyeceğim.

Bileceğim ki:
Yediklerimi sindirip sıçıyorsam, işiyorsam.
Hiç yemek yememeliyim
Hiç su içmemeliyim.
Ve nasılsa eninde sonunda öleceksem
Hiç yaşamadan
Şimdi
Şuan
Derhal kendimi öldürmeliyim...

Merhaba sevgilim

Aldırmıyorum bu defa.
Kaynağını bulmuşken aşk'ın,
Patlarcasına içmek de niye!
Sakin, etrafı seyrederek bir yudum daha alıyorum gözlerinden.
Merhaba sevgilim,
Bütün öpüşlerim içine değsin diye,
Merhaba sana...

Anlamıyorum, anlamadığımı anlayamıyorsun.

Özlemek, özlemek olalı böyle özlemek görmedi (hah palavraya bak) ve özlendiğini tahmin bile edemeyen biri, hiç bu kadar sağ gezinmedi başka, yabancı bir hayatta...

Bazı aralarda, körü körüne bir bağlılıkla tutunabiliyorsun gözlerini bile hayal edemediğin bir yok'a... Hep bir okul çıkışı telaşıyla, zil çalsın da kurtulayım, buradan gideyim de neresi olursa olsun kandırmacasıyla, yapacak hiçbir şeyin yokken, çok şey yapacağını sanarak, uyutarak zihnini, kendini derslikten okul bahçesine, oradan da başı boşluğun, rahatlığın toprağı sokağa fırlatman gibi bu! Umduklarınla gerçeklerin yüzleşip, çıkan kavgada arada kalıp delik deşik edilmen gibi! Hiç suçun yokken, anlamamışken, yok edilmen gibi!

Anlamıyorum, anlamadığımı anlamıyorsun.

Ve senin anlamlarıma katacağın tek bir anlam daha yok!

1 Ocak 2013 Salı

İki harf arasında mekik dokuyanlara





“..Sonra da hayatı boyunca kurmuş olduğu bütün hayalleri düşündü. İçlerinden sadece biri gerçek olmuştu. o da gerçekleşmemesi gerektiği için hayal olarak kurulmuştu. sadece hayalde kalacağı için kurmaya cesaret ettiği tek hayali gerçek olmuştu. Sonra başka bir şey düşündü: kim seçiyor acaba, dedi içinden. Hangi hayalin gerçek olacağını? O hayali kuran mı, yoksa o hayali kurduran mı?..”

AZHakan Günday'ın son romanın adı. Aynı zamanda da müthiş bir kelime. Alfabenin başlangıç ve son harfi birleşiyor, ortaya “az” bir şeyler çıkıyor. Belki de içimizdeki tüm “çok”ları vurgulamak için...

Hayatımızdaki birçok şey küçük bir kelimeyle başlıyor. Bir işe başlarken, bir ilişkiye başlarken ya da veda ederken, yeni biriyle tanışırken yahut onay verirken ve reddederken. Tek kelimeyle çok anlamı ortaya koyabiliyoruz, iki harfle sonsuz ifade sunabiliyoruz. Adı küçük, kendi büyük bir roman AZ.

“Belki de az, çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de seni az tanıyorum demek, seni kendimden iyi biliyorum demektir. Belki de az, her şey demektir.”

Bu romanda A'dan Z'ye şiddetin her türlüsü mevcut. Aşkın, nefretin, çocukların, inancın, hırsın, hayatın ve daha nice şeyin öfkesi saklı sayfalarda.

Bir harften öteki harfe geçene kadar veya yan yana getirene kadar mekik dokuyan, kendini “az” ifade etmeyi seven ve çok anlaşılmak istenen ruhlara...

Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az… O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum… Az… Sen de fark ettin mi; Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış on binlerce kelime ve yüz binlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi…