31 Ocak 2013 Perşembe

Şimdi ben gelmiş olmalıyım aklına



Saatin şimdi çalmış olmalı
Rüya yorgunu gözlerinle
Yaklaşmışsındır pencereye
Şehir yerlisi kuşları selamlamışsındır
Odanın sessizliğiyle.
Dışarıda yağmur
Senin yüreğinde yolculuk başlamıştır
Ellerinde geceden kalma uyku kokusuyla
Usulca taradın saçlarını şimdi değil mi ?
Rujunu sürdün ıslık çalarak
Ve bu gün
daha çok sevindin hayatta olduğuna.


Yorgundun belki
Boyundan büyüktü ettiğin onca yemin
ama yine de aşıktın
yine de seviyordun
Gözlerin zamanın yeniliğinde ısrarcıydı
ve dilinde bir şiirin mısrasıyla
Az önce çalmaya başlamıştır radyodan
Küçüğünün en sevdiği şarkı.

Pencerelerde baharın ayak sesleri vardır
Yağmur giyiyordur bütün şehir
Bulutlar daha terk etmemiştir gökyüzünü.
Sabahın tazeliği dayanmıştır kapına.

Telefonun şimdi çalmış olmalı
Telaşlı bir sesin huzurunda kaybolurken
Ben gelmiş olmalıyım
Üzerimde koca bir şehrin yağmuruyla
Saçlarımda damlalar
Islak bir rüyanın deminde karışmalı dokunuşlar
Ve özlemiştir yokluğumuzda adımlarımı bütün kaldırımlar.

Sessizce balkona konmuştur bir kaç kumru
Gözlerine şimdi girmiştir sabah aydınlığı
Henüz şimdi uyanmış olmalısın
Saatin şimdi çalmış olmalı
Rüya mı gerçek mi diye geçiröiş olmalısın aklından
Dışarda yağmur
Senin içinde aşk başlamıştır
Yeniden daha çok sevmişsindir küçük ellerimi.

Saçını tararken aynada beni düşlemişsindir.
İkimizin şarkısını mırıldanmışsındır
Bensiz benimle kahvaltıya oturmuş
Bir bardak çay içmişsindir gün ışığıyla
Odanın rüya kokusunda büyümüştür özlem
Ve yeniden çıkmışsındır sokaklara
Balıkesir bu kadar büyük olamaz
İkimizi birbirimize karşılaştırmayacak kadar.

Güneş şimdi açmış olmalı alnına
Senin yüreğine bir işim düşmüştür
Rüzgar vururken durakta bekleyen saçlarına
Ben gelmiş olmalıyım aklına
Bütün ayrılık ve kavuşmalar adına.


28 Ocak 2013 Pazartesi



Öpüşmeyi öğrenemeyecek dudağın, ben zehirledim alın yazını. Kuruyacaksın artık, ve senin için kazanmak diye bir şey olmayacak bundan sonra!

İçine ne katarsan kat tohum vermez susuşların,
Mendilindeki ıslaklığım ben,
Burnunu sızlatan yarayım!
Ezilmiş mutluluklarının posasıyım.
Adının arasına karışmış, gizli, yasak büyük bir harfim ben,
Hep gözlerinin önünde!
Elimden olacak gidişin,
Öfken kızarmış yanağında mühür,
Ve sarsıntıların dilimden, en uğursuz saatlerde düşen senden olacak!
Ay yok,
Yeni bir dudak, sabah, akşam yok!
Bil,
Beni sana kattılar o gün!
Sessizce fısıldadılar adımı kulağına...

26 Ocak 2013 Cumartesi

Hiç aklına gelir miydi,
Hiç aklıma gelmeyeceğin...


Demek isterdim.

23 Ocak 2013 Çarşamba

Hiç yaşamamalıyım

Bir kadın çıkacak karşıma
Diyecek ki:
"Ben biliyorum başından sonuna tüm hikâyeyi
o yüzden hiç tanışmayalım."
Ben de, "tamam" diyeceğim.

Bileceğim ki:
Yediklerimi sindirip sıçıyorsam, işiyorsam.
Hiç yemek yememeliyim
Hiç su içmemeliyim.
Ve nasılsa eninde sonunda öleceksem
Hiç yaşamadan
Şimdi
Şuan
Derhal kendimi öldürmeliyim...

Merhaba sevgilim

Aldırmıyorum bu defa.
Kaynağını bulmuşken aşk'ın,
Patlarcasına içmek de niye!
Sakin, etrafı seyrederek bir yudum daha alıyorum gözlerinden.
Merhaba sevgilim,
Bütün öpüşlerim içine değsin diye,
Merhaba sana...

Anlamıyorum, anlamadığımı anlayamıyorsun.

Özlemek, özlemek olalı böyle özlemek görmedi (hah palavraya bak) ve özlendiğini tahmin bile edemeyen biri, hiç bu kadar sağ gezinmedi başka, yabancı bir hayatta...

Bazı aralarda, körü körüne bir bağlılıkla tutunabiliyorsun gözlerini bile hayal edemediğin bir yok'a... Hep bir okul çıkışı telaşıyla, zil çalsın da kurtulayım, buradan gideyim de neresi olursa olsun kandırmacasıyla, yapacak hiçbir şeyin yokken, çok şey yapacağını sanarak, uyutarak zihnini, kendini derslikten okul bahçesine, oradan da başı boşluğun, rahatlığın toprağı sokağa fırlatman gibi bu! Umduklarınla gerçeklerin yüzleşip, çıkan kavgada arada kalıp delik deşik edilmen gibi! Hiç suçun yokken, anlamamışken, yok edilmen gibi!

Anlamıyorum, anlamadığımı anlamıyorsun.

Ve senin anlamlarıma katacağın tek bir anlam daha yok!

1 Ocak 2013 Salı

İki harf arasında mekik dokuyanlara





“..Sonra da hayatı boyunca kurmuş olduğu bütün hayalleri düşündü. İçlerinden sadece biri gerçek olmuştu. o da gerçekleşmemesi gerektiği için hayal olarak kurulmuştu. sadece hayalde kalacağı için kurmaya cesaret ettiği tek hayali gerçek olmuştu. Sonra başka bir şey düşündü: kim seçiyor acaba, dedi içinden. Hangi hayalin gerçek olacağını? O hayali kuran mı, yoksa o hayali kurduran mı?..”

AZHakan Günday'ın son romanın adı. Aynı zamanda da müthiş bir kelime. Alfabenin başlangıç ve son harfi birleşiyor, ortaya “az” bir şeyler çıkıyor. Belki de içimizdeki tüm “çok”ları vurgulamak için...

Hayatımızdaki birçok şey küçük bir kelimeyle başlıyor. Bir işe başlarken, bir ilişkiye başlarken ya da veda ederken, yeni biriyle tanışırken yahut onay verirken ve reddederken. Tek kelimeyle çok anlamı ortaya koyabiliyoruz, iki harfle sonsuz ifade sunabiliyoruz. Adı küçük, kendi büyük bir roman AZ.

“Belki de az, çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de seni az tanıyorum demek, seni kendimden iyi biliyorum demektir. Belki de az, her şey demektir.”

Bu romanda A'dan Z'ye şiddetin her türlüsü mevcut. Aşkın, nefretin, çocukların, inancın, hırsın, hayatın ve daha nice şeyin öfkesi saklı sayfalarda.

Bir harften öteki harfe geçene kadar veya yan yana getirene kadar mekik dokuyan, kendini “az” ifade etmeyi seven ve çok anlaşılmak istenen ruhlara...

Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az… O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum… Az… Sen de fark ettin mi; Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış on binlerce kelime ve yüz binlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi…