29 Mayıs 2012 Salı

Seni beklemiyorum




Bugün geleceğini sanmıyorum, beklemiyorum da. Ağzımdan bir kuş girerse ya da gökten başıma bir elma düşerse eğer, tam da başımı avuçlarımın arasına sıkıştırdığım şuan da, mucizelere inanır ve bir şeyleri elde etmenin gerekliliğini fark edebilirim… Bu kurgu bile belkiler taşıyorken, senin ben bunları not ederken öpüşüyor olduğun fikrinin belkinin ekmeğine yağ sürüyor olması hiç de adil değil! Adalet, adil olmak. Başlarken ki hazzı, bitirirken de hissedebilmek. Bir gidişe ağlamadan, ya da ağlıyorsan dahi, mutlulukla kardeş olmuş yaşlar akıtarak el sallayabilmek. Güle güle eski sevgili, ne zaman başın sıkışırsa ya da özlersen beni bana ulaşabilirsin diyebilmek. Küfretmeden, aldatmadan, aşşağılamadan gitmek, yolcu etmek, beklememek! Bunlar olabilecekler bile değil. Bilenin içinde olduğu cümleden de hayır gelmez zaten. Ne zaman içinde bile ve belki kelimelerinin geçtiği cümleler kurmaya başlasam etrafımda bana ait hiçbir şeyin kalmamış olduğunu fark ediyorum. Denizin tuzuyla gezmenin yanlışlığını savunan biri olmuşsa zamanında, (ki olmuş ki denizin tuzu hep yıkanır) gidenin peşinden de biri ağlamış ve sonra her gidenin peşinden ağlanmış. Bu yüzden ilkleri sevmiyorum, çünkü yaptığım ve yaşadığım her şeyi benden önce birileri yaşadı, ben yalnızca onları taklit ediyorum. Bugün geleceğini sanmıyorum, beklemiyorum da. Ağzımdan bir kuş girerse ya da gökten başıma bir elma düşerse eğer, tam da başımı avuçlarımın arasına sıkıştırdığım şuan da, mucizelere inanır ve bir şeyleri elde etmenin gerekliliğini fark edebilirim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder